Yeni bir Birleşmiş Milletler (BM) raporu, milyonlarca insanın ekonomik engeller ve "cinsiyetçiliğin zehirli karışımı" nedeniyle istedikleri sayıda çocuk sahibi olmalarının engellendiğini ortaya koydu.
BM Nüfus Fonu (UNFPA), ebeveynliğin yüksek maliyeti, iş güvensizliği, pahalı konutlar, dünyanın durumuna ilişkin endişeler ve uygun bir eşin olmaması gibi faktörlerin, insanların çocuk sahibi olmama arzusundan öte, istedikleri ailelere sahip olmalarını engellediğini bildirdi.
Namrata Nangia ve kocası, beş yaşındaki kızları doğduğundan beri başka bir çocuk sahibi daha olma fikrini düşünüyor.
Ama dönüp dolaşıp aynı soruya takılıyorlar: "Bunu karşılayabilir miyiz?"
Namrata, Hindistan'ın Mumbai şehrinde yaşıyor ve ilaç sektöründe çalışıyor. Kocası ise bir lastik şirketinde çalışıyor. Ama bir çocuğun bile maliyeti zaten çok yüksek.
Okul ücretleri, okul servisi ve hatta doktor masrafları aileye mali baskı yaratıyor.
Namrata büyürken durum farklıydı diyerek ekliyor: "Eskiden sadece okula giderdik, ekstra dersler yoktu ama şimdi çocuğunuzu yüzme kursuna göndermek zorundasınız, resim kursuna göndermek zorundasınız, başka neler yapabileceklerini görmek zorundasınız."
UNFPA başkanı Dr. Natalia Kanem, "Dünya, doğurganlık oranlarında benzeri görülmemiş bir düşüş başladı" diyor ve devam ediyor:
"Ankete katılanların çoğu iki veya daha fazla çocuk istiyor. Doğurganlık oranları büyük ölçüde düşüyor, çünkü çoğu kişi istediği aileyi kuramadığını düşünüyor. Asıl kriz de bu."
Bunun bir değişim olduğunu düşünen demografi uzmanı Prof. Anna Rotkirch, Avrupa'da doğurganlık niyetlerini araştırmış ve Finlandiya hükümetine nüfus politikası konusunda danışmanlık yapmış bir isim.
"Genel olarak, doğurganlık beklentilerinin altında kalanlar, üzerinde kalanlardan daha fazla" diyor.
Başka bir deyişle, dünya genelinde daha önce düşünülenden daha fazla insan daha az çocuk sahibi oluyor gibi görünüyor.
Prof. Rotkirch, bu konuyu Avrupa'da uzun süre araştırmış ve bunun küresel düzeyde de yansımaları üzerine çalışıyor.
Ayrıca, araştırmadaki 50 yaşın üzerindeki katılımcıların %31'inin istedikleri kadar çocuk sahibi olamadıklarını söylemelerine de şaşırmış.
Bu yılın ilerleyen aylarında 50 ülkede yapılacak araştırmanın pilot uygulaması olan anketin kapsamı sınırlı.
Örneğin, her ülkedeki yaş grupları söz konusu olduğunda, örneklem büyüklüğünün çoğu kesin sonuçlara varmak için çok küçük.
Ancak bazı bulgular net.
Toplamda, istedikleri sayıda çocuk sahibi olamayanların %39'u, mali sınırlamaların bunu engellediğini söylüyor. En yüksek oran Kore'de (58%) görülürken, en düşük oran İsveç'te (19%) görüldü.
Toplamda, sadece %12'lik bir kesim, istedikleri sayıda çocuk sahibi olamama nedeni olarak infertilite (kısırlık) veya gebe kalma zorluğunu gösterdi.
Ancak bu oran Tayland'da (19%), ABD'de (16%), İtalya ve Güney Afrika'da (15%), Nijerya'da (14%) ve Hindistan'da (13%) daha yüksek.
Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nde demograf olan Prof. Stuart Gietel-Basten, "BM'nin düşük doğurganlık sorunlarına bu kadar yoğun bir şekilde odaklanması ilk kez oluyor" diyor.
Yakın zamana kadar, kurum daha çok istedikleri sayıdan fazla çocuğu olan kadınlara ve doğum kontrolü konusunda "karşılanmamış ihtiyaçlara" odaklanıyordu.
Ancak son zamanlarda UNFPA'nın çalışmalarının büyük bir kısmının yoğunlaştığı orta gelirli ülkelerde bile doğurganlık düşüş gösteriyor.
Yine de kurum, düşük doğurganlık sorununa karşı temkinli olunması gerektiğini vurguluyor.
Dr. Kanem, "Şu anda, aşırı nüfus veya nüfus azalması gibi felaket senaryoları hakkında çok fazla retorik duyuyoruz. [Bu], kadınların daha fazla veya daha az çocuk sahibi olmalarını sağlamaya yönelik abartılı ve bazen manipülatif tepkilere yol açıyor" diyor.
40 yıl önce Çin, Kore, Japonya, Tayland ve Türkiye'nin nüfuslarının çok fazla olmasından endişe duyduklarını belirtiyor. 2015 yılına gelindiğinde ise doğurganlığı artırmak istiyorlardı.
Prof. Gietel-Basten, "Bu ülkelerin panikle herhangi bir politika uygulamasına mümkün olduğunca engel olmak istiyoruz" diyor ve ekliyor:
"İnsanlar zaten dünyanın geleceği konusunda korku ve endişe duyuyorsa, onları daha da endişelendirmek ne anlam ifade eder ki?"
Birçok ülke, göçü artırarak veya işyerlerinde kadın sayısını artırarak doğurganlık düşüşüne uyum sağlarken, bu durum bazen kültürel bir tepkiyle karşılaşıyor.
"Düşük doğurganlık, nüfusun yaşlanması ve nüfus durgunluğunun, milliyetçi, göçmen karşıtı politikalar ve cinsiyet konusunda muhafazakar politikalar uygulamak için bir bahane olarak kullanıldığını görüyoruz" diyor Prof. Gietel-Basten.
UNFPA ayrıca zaman eksikliğinin çocuk sahibi olmanın önündeki büyük engel olduğunu tespit etti. Mumbai'de yaşayan Namrata için bu durum çok doğru.
Her gün yaklaşık üç saatini işe gidip gelmekle geçiriyor. Eve geldiğinde yorgun düşüyor ama kızıyla vakit geçirmek istiyor. Ailesi pek uyuyamıyor.
"Çalışma gününün ardından, anne olarak çocuğunuzla yeterince vakit geçiremediğiniz için suçluluk duyuyorsunuz" diyor ve ekliyor:
"Bu yüzden, sadece tek çocuğa odaklanacağız."
Kaynak: BBC Türkçe / Stephanie Hegarty ve NTV